ey kulum sen iste ben vereyim
- ey melek, sen sakin ol. Benim rahmetim namaz kılanların üzerine vacib oldu. şahit olun, ben onlara rahmetle nazar edip af ve mağfiret ettim. Onları cehennemden azad eyledim. Habibimin yüzü suyu hürmetine meva cennetini onlara nasib eyledim.
Allah Teâlâ kısaca şunu soracak: «Ey kulum! Ben seninleydim, sana şahdamarından daha yakındım; fakat sen kiminleydin?!.»”. Cenâb-ı Hak bize yakınlığını muhtelif âyetlerde beyan buyurmuştur: “Nerede olsanız, O sizinle beraberdir” (el-Hadîd, 4) “Biz ona şahdamarından daha yakınız.” (Kāf, 16) Cenâb-ı Hak
Kullukvazîfen bu farz, kurtaramazsın paçayı! "Ben secde etmiyorum". Sen Allah'a secde etmezsen, Allah seni kula secde ettirir sonra, kula secde edersin. Allah'a itâat etmezsen karına itâat edersin sonra, karını senin başına musallat eder. Kendi oğluna itâat edersin. Daha acısını söyleyeyim mi?
SenAllah'ın bana “Bak ey kulum , sana yazdım” deme şeklisin. Bir insanı sevmeye nerden başlanır biliyor musun Maviliğim ? Bir insanı sevmeye , yokluğundan başlanır. Yokluğunda ki bolluk buna şahittir ; sor.
Kulum iste vereyim." Ama her isteyene vermez. Hepimizin böyle günü var. Her zaman Rabbimizi hatırlayalım. Ölümü düşünelim. Kendimiz için, müslümanlar için, ihvanlar için her şeyi veriyor. Ama biz yine de maddî şeyleri istemeyelim. Maddiyatı her isteyene vermez. Veren yine Allah. O vermezse hiç kimse mal sahibi olamaz.
Rencontre Ligue 1 Ce Week End. Şehid, Arapça “ş-h-d” kökünden gelen türetilen bir sıfattır. Bir yerde hazır bulunmak, bir olaya şahit olmak gibi anlamlara gelen bu fiilin şehid anlamı ise, çok iyi bilip şahitlik eden, çok iyi görüp hazır bulanan manalarına gelir. İslami terim olarak, “Allah yolunda öldürülen kimselere” şehit deniyor, ama neden? Bunun birkaç sebebi Rahmet melekleri şehidin, yıkanmasına ve ruhunun cennete gitmesine şahit oldukları için bu kişiye şehit Cennete gireceğine dair hem Yüce Allah hem de melekler kendisi hakkında şahitlik yapacağı için, bu kişiye şehit Kıyamet gününde Hz. Peygamberle sav birlikte, geçmiş ümmetler hakkında şahitlik etmesi isteneceği için bu kişiye şehit denir. - Şehit olarak düştüğü toprak da kendisi lehine şahitlik yapacağı için bu kişiye şehit Ölmeyip Allah’ın huzurunda bir şahit gibi diri ve yaşıyor olduğu için kendisine şehit Ölünceye kadar Allah’ın emrine göre doğruluk üzerinde olduğuna dair şahitlik edildiği için şehit Allah’ın, öldürülmesine karşılık kendisine hazırlamış olduğu ikramları görüp şahit olduğu için şehit VERİLEN MÜJDELERKur’an’da şehitler için “Allah yolunda canını feda edenler” ifadesi kullanılır. Bunlardan birisi Bakara Suresi’ndeki şu ayettir “Allah yolunda canlarını feda edenlere ölüler demeyin, aksine onlar diridirler, fakat siz onların ne şekilde diri olduklarını bilemezsiniz.” Ayrıca Âl-i İmran Suresi’nin 169. ayetinde “Allah katında canlarını seve seve feda edenlere ölüler demeyin. Onlar diridirler ve Rablerinin katında rızıklandırılmaktadırlar” buyrulur. Yine Âl-i İmran Suresi’nde şöyle buyrulur “Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz bilin ki Allah katından size bir mağfiret ve rahmet vardır ki bu, insanların dünyada topladıkları bütün mal ve mülkten daha hayırlıdır” buyurmaktadır. Demek ki Allah yolunda canlarını feda edenler bu dünya ve içindekilerden daha hayırlı olan bir şeylere taliptirler. Yüce Mevla bu şehitlerin ahirette hangi halde olacaklarını da bizlere bildirir “O şehitler, Allah’ın fazl-ı kereminden ve kendilerine verilenlerden dolayı mutludurlar. Kendilerinin geride bıraktığı silah arkadaşlarını şu şekilde müjdelerler; Bakın biz şehit olduk ve bilin ki burada ne bir korku var, ne de hüzün.”4 ÇEŞİT ŞEHİT VARDIRPeki Allah yolunda öldürülen ve şehit sayılanlar kimseler kimlerdir. Bunların cevabını da Hz. Peygamberimiz veriyor “Kim malını korurken öldürülürse şehittir. Kim dini uğruna öldürülürse şehittir. Kim canı uğruna, canını korurken öldürülürse şehittir. Kim ailesini korur iken öldürülürse şehittir.” Bir kısım hadislerde de şehitliğin tanımıyla ilgili tasnifler yapılır. Bunlardan birinde Hz. Peygamber sav dört çeşit şehitten bahsetmektedir Birincisi, sağlam imanı olan bir kişi düşmanla savaşırken öldürülünceye kadar Allah’a sadık kalırsa bu kimse kıyamet günü herkesin gıpta ile bakacağı gerçek bir şehit olur. İkincisi de yine sağlam bir imana sahip olup da düşmanla savaş esnasında, vücuduna diken batmış gibi korkudan titrerken bir okla vurulan kişidir ki bu da ikinci derecede bir şehittir. Üçüncüsü ise iyi ile kötü amelleri birbirine karıştırmış ama Allah’a sadık bir mümin, yine düşmanla savaşırken öldürülürse üçüncü derecede bir şehit olur. Dördüncü olarak da günahkâr bir mümin düşmanla karşılaşır, Allah’a sadık bir şekilde öldürülürse bu da dördüncü derecede bir şehit olur. DERECE FARKLILIKLARI OLURBaşka bir hadiste de Allah yolunda öldürülmenin yanında vebadan, iç hastalıklarından, suda boğularak ya da yıkıntı altında kalarak ölen beş kişinin şehit olduğu belirtilir. Aynı zamanda deniz tutulmasına yakalanan kişinin de şehit olduğu, denizde boğulana iki şehit sevabı verileceği haber verilir. Buna göre mümin ve Allah’a sadık olduğu halde ölen veya öldürülen kişi şehit olarak tanımlanmakla birlikte savaşta gösterdikleri metanet ve amellerine göre sevap bakımından aralarında derece farklılıkları GÜNAHLARI BAĞIŞLANIRPeki şehitlerin ahiretteki ayrıcalıkları nedir? Bir rivayetten bunu da öğreniyoruz1 Kanının ilk damlasıyla birlikte günahları Cennetteki yeri kendisine Kabir azabından En büyük korku olan cehennem azabından emin İman elbisesi ile süslenir ve hurilerle Akrabalarından 70 kişi için şefaat etmesi kabul ALLAH’A ADAYAN KİMSEDİRKur’an-ı Kerim’in ayetlerinden ve Hadis-i Şerif’lerden yola çıkarak “şehit”in ölüp yok olan, kaybolup giden değil, ölümsüzleşen kişi olduğunu görüyoruz. Şehit, Allah için ölümsüzleşmenin diğer adıdır. Bunun içindir ki şehit, diridir. Ölmez ve O’na ölü de denmez. En veciz ifadesini Hz. Ömer’in dilinden aktaralım “Şehit, kendisini Allah’a adayan kimsedir.”Şehitlerin halini bildiren ayetHazret-i Câbir -radıyallâhu anh- şöyle anlatır “Bir defasında ben mahzun bir hâlde iken Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile karşılaşmıştım. Bana, Seni niye böyle üzgün görüyorum?’ buyurdu. Babam Uhud’da şehîd oldu. Geride, bakıma muhtaç kalabalık bir âile ve bir hayli de borç bıraktı’ dedim. Bunun üzerine Allâh’ın babanı nasıl karşıladığını sana haber vereyim mi?’ buyurdu. Ben de; Evet!’ deyince sözlerine şöyle devam etti Allah, hiç kimse ile yüz yüze konuşmaz, dâimâ perde arkasından konuşur. Ancak, babanı diriltti ve onunla perdesiz konuştu Ey kulum, ne dilersen Ben’den iste, vereyim!’ buyurdu. Baban Ey Rabbim, beni dirilt, Sen’in yolunda tekrar şehit olayım!’ dedi. Allah Teâlâ Hazretleri Ama Ben daha önce; ölenlerin artık dünyaya geri dönmeyeceklerine hükmettim.” buyurdu. Baban da Ey Rabbim, öyleyse benim hâlimi arkamda kalanlara bildir!’ dedi. Bu talep üzerine Al-i İmran suresinin şu âyet-i kerimeleri nâzil oldu “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilâkis onlar diridirler; Allâh’ın, lûtuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile mesrur bir hâlde Rabbleri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehîd kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesini vermek isterler.” İbn-i Mâce GÜNDEM Şehit de oldu Bugüne nasipmiş GÜNDEM 15 Temmuz şehitleri dualarla anıldı
Her gün yeryüzüne inen iki meleğin görevi...Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu “Her Allah’ın günü iki melek iner. Bunlardan biri - Allah’ım! Malını verene yenisini ver! diye dua eder. Diğeri de - Allahım! Cimrilik edenin malını yok et! diye beddua eder.” Buhârî, Zekât 27; Müslim, Zekât 57 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Veren ve alan Allah Teâlâ’dır. Sadece canı değil, malı da alıp veren O’dur. Yüce Mevlâ yapacağı ve yaratacağı her işi melekleri vasıtasıyla yapar. Malı ve malın bereketini alıp verirken de melekleri aracı kılar. Ahmed b. Hanbel’in Müsned’indeki V, 197 daha geniş rivayete göre, hergün güneş doğarken, güneşin iki yanında iki melek yer alır ve insanları Allah’ın rahmetini kazanmaya dâvet ederler. İhtiyaçlara yetecek az malın, insanı Allah’dan uzaklaştıran çok maldan daha hayırlı olduğunu ifâde ederler. Güneş batarken yine iki melek güneşin iki yanında durarak -hadîs-i şerîfte belirtildiği gibi- malını harcayana yenisini vermesi, harcamayıp cimrilik edenin de malını telef etmesi için Allah’a dua ederler. O meleklerin gür sesini, sadece insanlar ve cinler duymaz. Onların dışındaki bütün mahlûkat duyar. Konumuzla ilgili bir âyet-i kerîmede, Allah Teâlâ Resûlullah Efendimiz’e şöyle buyurmaktadır “De ki, Rabbim kullarından dilediğine bol rızık verir; dilediğinden de kısar. Siz başkalarına yardım için ne harcarsanız, Allah onun yerine yenisini verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır” [Sebe’ sûresi 34, 39]. Bu konudaki âyet ve hadislerden anlaşıldığına göre, cimrilik etmeden malını Allah rızası için harcayan ve harcadığı malın yerine Cenâb-ı Hakk’ın daha iyisini vereceğine inanan kimseye dünyada bir gönül huzuru, âhirette de ebedî saâdet verilecektir. Burada 65. hadiste gördüğümüz alaca tenli, kel ve kör adamların kıssasını hatırlamalıyız. Allah Teâlâ bunları hem hastalıklarından kurtarmış, hem de kendilerine hesapsız mal mülk vermişti. Sonra da fakir bir insan kılığına giren bir melek bunlardan yardım istemiş, âmâ adam hiç tereddüd etmeden istediği malı ona verdiği hâlde, diğer ikisi çeşitli bahânelerle fakire yardım etmemişlerdi. Bunun üzerine Allah Teâlâ âmânın malına dokunmamış, diğerlerinin mallarını telef etmişti. Devirler değiştiği hâlde değişmeyen bir gerçek var. O da verene daha iyisinin verileceği gerçeği. Şu hadîs-i kudsî bu gerçeği ne güzel anlatmaktadır “Ey kulum! Sen benim için ver ki, ben de sana vereyim” Buhârî, Nefekât 1; Müslim, Zekât 36, 37. Hadisi 549 numarayla bir daha okuyacağız. Hadisten Çıkarmamız Gereken Dersler Allah’ın verdiği mal, onun uygun gördüğü yerlere sarfedilmelidir. Allah Teâlâ yoksul kullarını himâye edenleri sever ve onların malını bereketlendirir. Fakirin hakkını vermeyenler, meleklerin bedduasını aldıkları için mallarının hayrını görmezler. Cimriye melekler bile beddua ettiğine göre, malının telef edilmesi için onlara insanlar da beddua edebilir. İslam ve İhsan
KÜNYE HAKKIMIZDA HARİTA YASAL ARA İLETİŞİM ANASAYFA HADİSLER “İnfak Et ki Sana da İnfak Olunsun!” Hadisi “Ey âdemoğlu! Allah için infak et ki sana da infak olunsun!” hadisini nasıl anlamalıyız?Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğne göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah Teâlâ şöyle buyurdu” demiştir “Ey âdemoğlu! Allah için infak et ki sana da infak olunsun!” Buhâri, Tefsîru sûre 11 2; Nefekât 1; Tevhid 35; Müslim, Zekât 36, 37. Ayrıca bk. İbni Mâce, Keffârât 15 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? “İyiliğin karşılığı ancak iyiliktir” Rahmân sûresi, 60 âyet-i kerîmesini hatırlatan bu kudsî hadis, Allah rızâsı için yapılacak hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağını ifade etmektedir. Hadisin bazı rivayetlerinde Meselâ, bk. Buhârî, Tefsîru sûre 11, 2 “Ey ademoğlu!” hitabı yoktur ve ifade de “Enfik, Ünfik aleyke = Sen sadaka ver ki ben de sana vereyim” şeklindedir. Allah Teâlâ’nın sayısız nimet ve ikrâmları içinde yaşamaktayız. O’nun, “Ey kulum sen ver ki ben de sana vereyim” buyurması, iyilik yapacak kimselere bu iyiliklerinin kesinlikle karşılıksız kalmayacağını bildirmek, bizleri hayır yapmaya teşvik etmek içindir. Aslında iyilik ve hayır yapmak da bir nasip meselesidir. Kimi insanlar çok rahat iyilik yaparken kimileri de isteseler bile yapamazlar. İyiliğin karşılığı yine iyilik olduğuna göre, bazı kimseler iyilikle karşılanmaktan kendilerini mahrum bırakırlar. Yani iyilik yapmak yapabilmek de bir nimettir, onun da ayrıca şükrü gerekmektedir. Hadisten Öğrendiklerimiz İyilikler karşılıksız kalmaz. Allah yolunda infakta bulunana Allah Teâlâ infak ile karşılık verir. Cömert kimse mahrum kalmaz. Kaynak Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları İslam ve İhsan PAYLAŞ İslam ve İhsan İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de “Allâh katında dîn İslâm’dır …” Âl-i İmrân, 19 buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan böyle bir dîn aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” Âl-i İmrân, 85 ... Peygamber Efendimiz Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret hac etmendir” buyurdular. “İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular. İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16 Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir. Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” Muvatta’, Kader, 3. Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir. Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307 Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” er-Rad, 28 Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir. İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal ilm-i hâl sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır. İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz. Erkam Medya © islam&ihsan 2013 - 2022 altında yayınlanan yazıların tüm hakları mahfuzdur. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi yazıların tamamı izinsiz kullanılamaz.
27 Eylül 2008 1533 Kapalı iste Eslem kabilesinden Rabia b. Kâ'b der ki "Ben Rasûlüllah bir gece beraber oldum. O'na abdest suyunu ve ihtiyacı olan şeyleri getiriyordum. Bana dedi ki 'İste.' Ben de "Cennette seninle arkadaş olmayı isterim," dedim. Rasûlüllah "Bununla birlikte başka isteğin var mı?' diye sordu. Ben de Sadece bu, dedim. Rasûlüllah 'O halde sen de çok secde ederek kendinle ilgili olarak bana yardımcı ol,' buyurdu." Hadisi Müslim namaz bölümünde, Ebu Davud, Nesaî Tatavvu bölümünde Ahmed b. Han-bel de Müsned'inde 4/59'da rivayet etmişlerdir****hedefin en fazlası olsun .azla yetinme .iste.
9 Temmuz 2019 Salı 133352 Kudsi Hadis“Allah dedi ki – Ey insan hasta oldum, ziyaretime sordu– Ey Rabbim sen âlemlerin Rabbisin… Seni nasıl ziyaret edeyim?Allah buyurdu– Bilmiyor musun? Falan kulum hasta oldu; ama sen onu ziyaret etmedin; eğer onu ziyaret etseydin; beni yanında dedi ki– Ey insan. Açtım, doyurulmamı istedim; beni sordu– Ey Rabbim! Ben seni nasıl doyururum? Sen âlemlerin buyurdu– Falan kulum senden yemek istedi; sen yedirmedin… Bilemedin mi? Ona yedirseydin beni yanında buyurdu– Ey insan su istedim; sordu– Ey Rabbim sana nasıl su vereyim? Sen âlemlerin buyurdu– Falan kulum senden su istedi; vermedin. Ona su verseydin; beni yanında bulacaktın… Bunu da mı anlayamadın?” Hadis-i Erbain, 15. Hadis, Sadreddin Konevî Evet, bu kutsi hadiste sevgili peygamberimiz, Allah’ın vahyettiğini kendi sözleriyle bize anlatmıştır. Bu kutsi hadiste de görüldüğü gibi, hasta, aç, susuz insanın gönlünü almak ve insanlara hizmet etmek “Allah’a yakın olmanın en kestirme yoludur”.Mâdemki İslâm’a göre en yüce ibadet insanlara hizmettir. Öyleyse bu konuda yüce kitabımız Kur’an ne diyorÖnce namaz suresi dediğimiz ve sık sık okuduğumuz “el-Mâun” suresinden başlayalım. “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar kıldıkları namazda gafildirler” ifadesinin yer aldığı el-Mâun suresinde şöyle deniliyor“Dini yalanlayanı gördün mü? İşte, yetimi itip kakan, Yoksulun yiyeceği ile ilgilenmeyen/yoksula yedirmeyi teşvik etmeyen de odur. Vay haline! Şöyle namaz kılanların ki onlar, namazlarından onun öneminden, gayesinden ve vaktinin geçtiğinden gafildirler. Hem de onlar, gösterişçidirler. İyi tanınmak veya çıkar sağlamak için namaz kılarlar. Onlar, zekâtı veya yardım ve yardımlaşma için en basit şeyleri bile esirgerler/engel olurlar. bk. 2/264; 4/38, 142Yüce Kuran’daki bu ayetlere göre münkir ve münafığın özellikleri şunlardır.• Yetimi İtip kakmak• Yoksulu doyurmayı özendirmemek• Namazdan gafil olmak• Gösterişçi olmak• Zekâtı menetmek.
ey kulum sen iste ben vereyim